Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sabır Üstüne

     Çevrendeki herkes ve her şey adeta yıkım için yaratılmışken sabır inşa etmek ne de zor. Sabrı günden güne ulaşılmaz hale sokan sebep de bu sanırım. Belki de aslında her birimiz hayatı hazmedebilecek tahammüle sahibiz, fakat şartlar tahammülümüzü gözlerimizin önünde kül ediyordur. Fakat bu senaryoda da bir tezat çıkıyor karşımıza. Zaten tam da şartlar değil miydi sabrımızı kullanmamız gereken yerler?    Bugünlerde herkes unutkan. Evden çıkarken tebessümünü yanına almayı unutan birçok insan görüyorum, maalesef buna ben de dahilim. Umarım hepiniz evde bir yerlerde unutuyorsunuzdur tebessümü. Zira ağrılar dolu geçmişte veya kuruntuların yiyip bitirdiği gelecek kaygısında unutulan tebessümlerin, dudaklarınıza dönen yolu bulması çok zor. Bir de gülüşünü çaldıranlar var tabi, yuvayı terk etmek gibi… Hele tebessümü hiç tanımayanlar, yuva onları terk etmiş sanki.    Mutluluk; aranıp da bulunan değil, yaratılan bir histir. Ne kadar yaratıcı olduğunuz ise, bakış açınıza paralel bir durum

Öksürük

     İnceliği unutan ruhlarda birikmiş pisliklerle yıkanıyoruz. Her gün… Sokağa çıktığımızda, televizyon izlerken ve hatta düşünürken bile. Toplum olarak geldiğimiz noktanın hesabını kendimize bile veremiyoruz. Teşekkürler, ricalar ve iyi niyetler yamacımızdan ayrılalı çok oldu. Yerini içi paslı çivilerle oyulmuş, kasvet yüklü ruhlar aldı.      Kötülük, insanın ruhunda tükenmeyen öksürük… Aslında kötülüğün mantıklı tarafından tutup incelesek, kötülük iyi bir eylem. Zira her şey, kendisinin zıttı sayesinde anlamına kavuşur. Nitekim kötülük, iyiliğin kıymet ve gücünü bilmemizi sağlıyor. Fakat günümüzde bunun da üstüne çıktı. İyiliği anlama taşıması gereken kötülük, bundan daha fazlası oldu. Kötülük biz oldu, biz kötülük… Vicdan denen yüce muhakemenin içimizdeki kapılarını örtüp dünyaya yaptıklarımız inanılmaz safhalara erişti. Öyle ki, iyiliğin esamesinin okunmaması bir kenara, iyilik lüks oldu. Karşılıksız hiçbir alış veriş yok biz insanlar arasında. Öte yandan, herhangi birinin iyi n

Kalmak Uzaktır

  Amansız bir illet için var olduysam Bu duygular bir değil bin fazla bana Yerden kalkamaz, Düşmelere doymazsam Bu dizler ağlar bana   Ettiklerimi buldum Bir yüzüm daha yok ah almaya Ya verdiklerimin hali ne olur Toprakla yüz göz olmadan, İmkan var mı karşılığını almaya   Çocukça bir halin sonucuydu, Bir lokma huzurdan fazlasını arzulamak Artık kalmakla eşdeğer bir uzaklık arıyorum Gönlüm yok ardımdaki yangında kül olmaya Zaten bendeki bu sağırlık değil mi, Nice sesleri bana duyuran Bu gençlik değil mi ki, Ömrümün altına sabun süren Geçip gitmekten öte uğraşım yok daha

Ağır Taraf

     Normalin kıyısına bile razıydım. Şartlar bana bir başka ihtimal vermedi. Bilmiyorum, haykırsam geçer mi? Bir evi eşyalarla doldurabilirsiniz, fakat yuva öyle mi? Öyle bir noktaya geldim ki, bu yuvaya bir fazlayım ben. Şimdi yuvamdan uzak, her geçen zaman eksildiğim bir yerdeyim. Hangi şehri, hangi köşesi… Ne fark eder. Sonuçta azaldığım her yer benim değil mi?    Kedileri sevmeyi severim, farkında değilim ama içten içe kendimi ezmeye bayılırım. Kuşlar tepemde uçarlar, ben şehri terk ediyorlar diye ağlarım. Koca arazide yalnız bir ev görürüm, yüreğim parçalanır. Devrilmek söz konusu olduğunda ruhum baş gösterir. Ruhum olanca açlığıyla sevdalara dalarken, ben geçmişin tezgahındaki toz zerresi olmakla meşgul olurum.    Kendime kaç sarılma biriktirdim bilmiyorum. Heybemi dolduruyorum ama kullanmaya cesaret bulamıyorum. Zar zor kabuğumda ufak bir delik açabildim geçen uzun yılların sonunda. Oradan dışarıyı seyrediyorum, bensizliğe aldırmadan dönüp duran dünyayı... Cesaretimi uyandırabi

Özlem Üstüne

     Özlem… Bu duygunun negatif mi pozitif mi olduğunu bizler belirliyoruz. Bakış açımız duyguyu şekillendirip bize ya hüzün, ya coşku bahşediyor. Bir bakıma, en azından özlem konusunda kişi kaderini kendi belirliyor.    Birini, bir şeyi sevmek muazzam bir duygu. Zihnimizin o şeyle mesai yapması, hayatı ondan ibaretmişçesine yaşayıp tatması çok keyifli bir heyecan. Bu heyecanı yakalamak, yakalayınca bırakmamak için uğraşıp duruyoruz yıllarca. Kimimiz başarılı, kimimiz başarısız olsa da, bu duygunun güzelliğini en derin yaralara sahip olanlarımız bile inkâr edemiyor. Nihayetinde duygular cümbüşünde kaybeden tek taraf insan oluyor. Özlem ve sevgi, bir başka kalbi ısıtmak için yol alıyor…     İyi veya kötü, bir şeyler yaşanıyor, duygular insanları eskitiyor. Sonra bir başka insan, aynı duygular, farklı sonlar… Zaten güzel tüm duyguların kamburudur son denilen. Bunun bilinci yok oluyor duyguların üst seviyeye taşındıkları sırada. Haliyle son gelip çattığında, insan olanca ağırlığıyla ç

Çoğul Gelişim

     Şimdi güzelliğin peşinden koşmak vardı… Ne parası ne pulu… Yalnızca güzelliğe hitap eden konulara sarılıp yaşamak. Şiirden daha fazla anlamayı, klasik kitapların yazım geçmişini öğrenmeyi dilerdim. Oysa şu an aklımda sadece geçmişle alakalı keşkelerim ve geleceğe dair endişelerim var. İnsanları değil, fikirleri çekiştiren bir toplum dilerdim. Öğlen yemeğini yedikten sonra dedikodu yerine stoacı düşünceler masamızı donatsa fena mı olurdu?    İnsanların birbirlerine katkı sağlaması gerektiğini savunuyorum. Öylesine, laf olsun diye konuşmak yerine daha manidar cümlelerle birbirimizin zihnini doldurmalıyız. Bilgi paylaştıkça çoğalırken, biz anlamdan koparak azalıyoruz. Gün içerisinde hiçbir amaca hizmet etmeyen onlarca sohbetlerin kahramanları oluyoruz ki, anlam arayışındaki hayatımıza yardımcı olmamak bir kenara, ona engel oluyoruz. Birine notalar hakkında ufak bir bilgi verdiğinizi, bu kişinin verdiğiniz bilgiyi genişletip ileride harika bir müzisyen olduğuna şahit olduğunuzu düşü

Toprak Olmadan

     Bazen olur bu… Her şey dağılır içinde, sen odanı toparlarken. Karmaşıklığın sana gitmeni söyler. Fakat bilirsin; gitmek, sen gelmezsen iyidir sadece. Çaresizliğin suyu çıkar avucunda o sıra. Aynada aramaya kalkarsın kaybettiğin değeri. Üzgünüm, mutluluğun formülünü aradığın aptal yaşların geride kaldı.    Neyi beceremiyoruz biz? Dudaklarımızda açan tebessümün ömrü neden bu kadar kısa? Ya tohumundan ya suyundan, bir şeyler var bizde. Bulmak gerek, bulup kükremek üstüne. Bilmiyorum yalnızlığımın susması için daha ne kadar konuşmam gerektiğini. Cümleleri tam parçalanacakken yakalayıp dilimde uyuşturuyor gibiyim. Buna yazmak diyorlar, bir eylem bu kadar çürütmemeli ruhu.    Karşımıza çıkan seçeneklerde engellerin bulunmama ihtimali gülünç bir söylem. Hayat mutlaka bir yerde işleri bozmak için hazırda bekliyor. Bu yarışın hakkı göz yaşları değil. Gerekirse yalnızlığı yontup mızrak yapmalı, onunla darbeler vurmalı yaşama. Bir başka silah, bir başka silah daha… Toprağa karışana dek i

Yontulma

     Bazen yaşamın tarifini edemiyorum kendime. Tarife acıyı koysam eksik kalıyor, huzuru koysam fazla geliyor. Dengesizliğin esiri olan bir döngü sadece. Üstelik, bu saçmalığın nihayetinde bizi bulacak olan ölüm, ödül mü yoksa ceza mı belli bile değil. Bol hurili cennet tahayyül eden dindarlar için ölüm bir ödül olsa gerek. Fakat inançlı olman da çözüm değil, beceriksiz bir şekilde inandıysan cehenneme girmen olası. Tanrı ve benzer terimlerle zerre alakası olmayanlar için ölüm en az yaşam kadar anlamsız. Onların tek tesellisi, ölümün yaşam dedikleri saçmalığa son verecek olmasıdır. Bu teselli sayesinde inanmayanların arasında ölümün başı okşanıp duruyor. Zira bazen tek güzel ümit, bir sonun yaklaşması oluyor.    İki insan elmayı mideye indirdi diye insanlık hala bedel ödüyor. Nasıl bir elmaysa artık, sekiz milyar insan oturup elma kemirsek yine telafisini yapamayız. Telafi işi çoktan askıya alındığından, yasak çiğneme konusunda gelişmeyi seçtik. Artık daha fantastik suçlularımız ve