Ana içeriğe atla

Sabır Üstüne

 

   Çevrendeki herkes ve her şey adeta yıkım için yaratılmışken sabır inşa etmek ne de zor. Sabrı günden güne ulaşılmaz hale sokan sebep de bu sanırım. Belki de aslında her birimiz hayatı hazmedebilecek tahammüle sahibiz, fakat şartlar tahammülümüzü gözlerimizin önünde kül ediyordur. Fakat bu senaryoda da bir tezat çıkıyor karşımıza. Zaten tam da şartlar değil miydi sabrımızı kullanmamız gereken yerler?

   Bugünlerde herkes unutkan. Evden çıkarken tebessümünü yanına almayı unutan birçok insan görüyorum, maalesef buna ben de dahilim. Umarım hepiniz evde bir yerlerde unutuyorsunuzdur tebessümü. Zira ağrılar dolu geçmişte veya kuruntuların yiyip bitirdiği gelecek kaygısında unutulan tebessümlerin, dudaklarınıza dönen yolu bulması çok zor. Bir de gülüşünü çaldıranlar var tabi, yuvayı terk etmek gibi… Hele tebessümü hiç tanımayanlar, yuva onları terk etmiş sanki.

   Mutluluk; aranıp da bulunan değil, yaratılan bir histir. Ne kadar yaratıcı olduğunuz ise, bakış açınıza paralel bir durum. Yağmur yağdığında ıslanmak zihninizi meşgul eden ilk korkuysa, bırakın mutluluğu var etmeyi, resmini dahi çizemezsiniz. İhtiyacımız olan, yerinde ve ölçülü korkudur ki bu sizi birtakım tehditlerden esirgemek için dürtü görevini üstlenir. Kalan korkular sizi kısıtlayan, hayatı kaçırmanıza sebep olan yersiz sanrılardır.

   Korkumuzu işlevli olan noktaya indirgediysek mutluluğa dönebiliriz… Küçük pürüzleri ve kontrolümüz dışında olan eksiklikleri medeni tavırla karşılamayı başardığımız taktirde mutluluğu dolaylı olarak yaratmış olacağız. Yağmurun yağmasını ıslanmakla, o an için olmayan açık ve güzel bir havayı eksiklikle  özdeşleştirdiğimiz zaman hayattan nasıl keyif almayı bekleyebiliriz? Hayatı keyifli kılan şeyin biz olduğu gerçeğini kucaklamadan, huzura nasıl dokunabiliriz? Kontrolünüz dışında olan yağmurun size keyif verecek yanlarını görmelisiniz ki şartları lehinize çevirebilin. Sabrın en zararsız çıktığı durumlar hemen hemen bu şekilde bir yaklaşımla edinilir. Olayları ele alma biçiminiz, sabrınıza ve korkularınıza ne kadar zarar vermek istediğinizi belirler. Mantıklı bir insanın tüm direncini kullanmasına rağmen kendisini tüketebilmesi biraz enteresan bir durumdur ki, çoğumuz bu şekilde sürdürüyor yaşamını. Her anlamda her pürüze direnç göstermemizin doğru olmadığını kavramamız gerek. Bu sayede direndiğimiz olumsuzlukların, direnmeyi bıraktığımızda bize zannedilen kadar hasar vermediğine şahit olabiliriz.

   Mükemmele gebe olan hiçbir tarafımız yok. Bize düşen, kendimizin en iyisi olma yolunda adımları sağlam atmak. Bunun yanında kendimizi küçümsemeye hakkımız yok. Zira bu eylem, çabalarımızı inkâr etmekten öteye gidemez. Bir şeyleri değiştirmeyi deneyin, değişmiyorsa geliştirmeyi… Kontrol edemediklerinizi sırtınızda taşımayın ve ne şiiriniz varsa görün.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mandy

  Bilirsin Mandy, en iyi sen bilirsin Sana olan ezberim, En sevdiği oyuncağıdır yaramazın Bilirsin ne anıları tükettim, Ne gerçekleri süpürdüm aklımdan Sırf olman için tek hatıram. Olur ya bir gün Zaman yakama, Mecburiyet aklıma yapışırsa Ezberini çaldırırsam o gün En sevdiğim oyuncağımla öldür beni Renksiz bir aklın hatırlamasına, Yoktur artık lüzum   Ne çiçeği Mandy, Ne çiçeği sevgilim Sana ormanları bahşettiler Yüklere kantar oldu göğsüm Sana ormanları verdiler Sana, ormanları verdiler Gözündeki tabiatı önüne seremediğim gün Sana ormanları hak bildiler Bunaydı üzüntüm   Yokluk adınla başlar Mandy Açlık yetişir olmadığın topraklarda Cehennem ateşiymiş, Alevin atasıymış Yakarmış, yıkarmış Öyle diyorlar Baksana sen içime Yirmi yıl evvel kül olan bile yanmış Baksana sen içime Yoksun diye kaç cennet kendini asmış Cehennem ateşiymiş, Yakarmış, yıkarmış Ne cehennemi sevgili Mandy Bir kez olsun bak içime Kaç cehenne

Soyut

      Öfkenin kirlettiği bir hal taşıyorum kendimde. Bu hal ne aklanıyor, ne de anlamlı bir amaca hizmet ediyor. Beni tüketmekten öte hiçbir eylem göstermiyor. Karşılaştığım her durumu öfkeyle harmanlamaktan kaçamıyorum. Kaçma çabamı ,ki eğer böyle bir şey varsa, tam olarak neye gösterdiğimi de biliyor sayılmam. Sadece savrulduğumu hissedebildiğim zamanlarda yaşadığımı farkedebiliyorum. Ne mutluluk ne heyecan, hiçbiri düzelme uğruna uygulamaya kalkıştığım hamlelere ortakçı olmuyor.     İyi hale erişmeyi denemekten başka seçeneğim olmadığını görüyorum. Fakat görmek tek başına bana hiçbir kazanç sağlamıyor. Bunların bilincinde olmak bazen uyanışıma vesile oluyor ama bu uyanışlardan sonra uykuya beş dakika gibi aciz bir süre kalıyor. Uyanık olduğum sürenin uykuda olduğum süreden daha fazla olduğu zaman dilimini uzaktan bile görecek olsam, koşar boynuna sarılırdım. Bu denli açım normalleşmeye.     Ara sıra da olsa kendimi sorguladığım oluyor. Ömrümün çoğunluğunda aptalca kar