Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Pencere Daha

  Yazmıyor hiçbir kitapta Nasıl söndürülür bir umut Öyleyse nerden belledi bu bedenler İçimdeki ruhu öldürme onursuzluğunu   Arada bir kalkıp gitmek oluyor Bendeki yorgun merak Kalkıp pencereyi açıyorum o vakit Rutubetime dolan hava Sarhoş ediyor merakımı Gitmek kuruyor saniyeler içinde Bir bakmışız ki Yine kök salmışız beton zemine   Buhran kokusu alıyorum Koku dediğin insanı Bir pencere daha açmaya iter mi Yapıyorum işte, iradem küsmüş bu günlerde Kahvem soğuyor, içimden daha hızlı Bir pencere daha açıyorum Gönlüm de hava alsın, çok mu   Çocukların sesi geliyor Mutlu olmaktan utanmayan Çığlıklarını duyuyorum, yaralarımı yırtan Çocuk dediğin insanı Tüm pencereleri kapatmaya sürükler mi Kahretsin, yapmalıyım işte Toy zamanlarıma borçlu hissedemem kendimi Ağlamak şöyle dursun, Kanatamam geçmişimi Yangın dediğin yürekte Bir gün olsun sönmez mi

Anlamak

       Anlamak, her çağda güçlenerek çağlayan bir edinim. Kiminiz için tam bir baş belası, kiminiz içinse bulunması güç bir nimet rolünü oynuyor. Kiminizin insanlığa olan umudunu, küçük mutluluklar barındıran kepaze hayallerini elinden alırken; kiminize az önce saydıklarımı bahşediyor. Peki nesne (anlamak) ve özne (insan) değişmezken, sonuç nasıl değişebiliyor? Buna etken olan şey, yaşayış biçiminiz ve bu biçimin doğurduğu bakış açınızdır.    Aynaya bakıp mükemmel (kusursuz) olduğunuzu söylemenin verdiği motivasyon, göz ardı edebileceğim bir husus değil. Fakat esasında mükemmel (kusursuz) olduğunuzu söylemenin gerçeğe aykırı olduğunu görmemek, başlı başına bir kusur olmalı. Bu mantık doğrultusunda, öncelikle kusursuz olmadığımızı anlamalıyız. Daha sonrasında; kusurlu olmanın negatif bir şey olmadığını, kusurlarımızın bugünkü kişiliğimizi oluşturduğunu da olgun bir anlayışla hazmetmeliyiz. Buraya kadar anlattığım anlamak eylemi ne baş belası olabilir, ne de insanlığa olan umudunuzu